Teknik olarak bir sterol olan kolesterol hücre zarlarının önemli bir bileşeni olan yumuşak bir maddedir. Vücuttaki kolesterolün büyük kısmı karaciğerde üretilirken, geri kalanı besinlerden alınır. Kolesterol vücudunuzun D vitamini ile östrojen, progesteron ve testosteron gibi cinsiyet hormonlarını ve sindirim için gerekli safra asitlerini üretmekte kullandığı temel hammaddedir. Kolesterol lipoprotein olarak anılan parçacıklar halinde hareket etmekte olup, bunların en çok bulunanları yüksek yoğunluklu lipoproteinler (HDL) ve düşük yoğunluklu lipoproteinlerdir (LDL).
HDL “kötü” kolesterol olarak görülen LDL’nin giderilmesine yardımcı olduğu için “iyi” kolesterol olarak görülmektedir. Ölçümlerde HDL seviyesi olabildiğince yüksek, tercihen kanın desilitresi başına 60 miligram (mg/dL) veya daha yüksek seviyede olmalıdır. Sağlıklı bir ağırlıkla olmak, fiziksel etkinlik ve zeytinyağı gibi sağlıklı yağları içeren bir beslenme şekli HDL seviyelerini yüksek tutar.
LDL’ye kıyasla HDL çok daha fazla genetiğe bağlıdır. AIM-HIGH Ulusal Sağlık Enstitülerinin 2011’de gerçekleştirdiği bir çalışmada HDL’nin yüksek olmasının kalp krizleri, inmeler veya ölüme karşı herhangi bir koruyucu etki sağlamadığı bulunmuştur. Ayrıca, bütün HDL’ler aynı değildir. HDL-2 parçacıkları büyük, yüzücü ve en koruyucu olanlardır. Öte yandan, HDL-3 parçacıkları küçük ve yoğun olup, iltihaplaştırıcı olabilir. HDL-2 iltihap önleyici ve aterom önleyicidir (ateroskleroz damar duvarlarının iltihaplaşma tetiklemesi ile plak adı verilen yağlı maddelerin birikmesi sonucunda kalınlaşması sonucunda kalbe kan akışının engellenmesi durumudur). Öte yandan, HDL-3 pek iyi anlaşılmamıştır. HDL-2 seviyelerinin HDL-3 seviyelerinden yüksek daha iyidir. “Yeni Görüş” genel olarak yüksek HDL seviyelerinin yüksek olmasının iyi olduğunu kabul etmekle birlikte, araştırmalar toplam HDL miktarından ziyade HDL alt türlerinin işlevleri üzerine odaklanmaktadır. Pennsylvania Üniversitesi Önleyici Kardiyoloji Bölümü Başkanı Dr. Daniel Rader New England Tıp Bülteni’ndeki yazısında şöyle demektedir: “Son yıllardaki bilimsel bulgular sadece HDL’nin kandaki seviyesine bakmaktan ziyade, HDL işlevlerinin ölçülmesinin kalp-damar risklerinin ve yeni HDL hedefli tedavilerin değerlendirilmesine daha önemli olabileceği yönünde giderek güçlenen bir görüşe işaret etmektedir.”
LDL arterlerde birikerek kan akışını engelleyebileceği için “kötü” kolesterol olarak görülür. Seviyesinin düşük tutulması gerekir. Mevcutta standardı 100 ile 129 mg/dL olup, kalp rahatsızlığı riski olanlarda bu seviyesinin 100 altında olması ve yüksek risk altındaki kişilerde 70 altında olması hedeflenir. Beslenmede çok fazla doymuş yağ bulunması, hareketsizlik ve aşırı kilolu olmanın LDL seviyelerini arttırdığı kabul edilir.
Bütün LDL’ler aynı değildir. LDL-A (kolesterolün plak oluşturmasına imkan veren serbest radikallerin neden olduğu) oksitlenme sonucunda hasar görmediği sürece hiçbir zararı olmayan yüzücü, kabarık bir moleküldür. LDL-B ise küçük, sert, yoğun bir molekül olup, aterosklerozu teşvik eder. Yüksek LDL-A profili en faydalısıdır. Günümüzde kan testleri aynı zamanda LDL-A ve LDL-B parçacıklarının sayısını da ölçebilmektedir. Klasik testlerin üzerine odaklanmadığı en önemli kolesterol parçacığı Lp(a)’dır. Lp(a) çok küçük, yüksek derecede iltihaplaştırıcı bir parçacık olup, trombojen (kan pıhtılaştırıcı) etkiye sahiptir. Dr. Sinatra bu parçacığı kolesterol parçacıklarının “alfa kurdu” olarak anmaktadır. Sağlıklı bir vücutta düşük Lp(a) seviyeleri çok büyük bir sorun oluşturmaz. Lp(a) vücutta dolaşır ve hasarlı kan damarları üzerinde tamir ve iyileştirme işlemleri gerçekleştirir. Ancak, arterlerde ne kadar çok tamir gerekirse, o kadar çok Lp(a) kullanılır. Lp(a) hasarlı alanda toplanır, hasarlı damar duvarındaki birkaç amino asit ile bağlanır, LDL yükünü boşaltır ve oksitlenmiş LDL’nin duvara yerleştirilmesini teşvik etmeye başlayarak daha fazla iltihaplaşmaya ve sonunda plak oluşumuna yol açarak. Lp(a) aynı zamanda yeni oluşan plak üzerinde kan pıhtısı oluşumu da teşvik ederek kan damarını daha da daraltır.
Standart bir kan testi toplam kolesterol seviyeniz ile HDL ve LDL seviyelerinizi gösterir.
Kolesterol LDL seviyenizin ne kadarının tip A ve ne kadarının tip B olduğunu gösterebilen daha yeni parçacık testleri ile ölçülmelidir. Fiili parçacık sayısı ve tehlikeli olma olasılığı bulunan Lp(a) parçacıklarının miktarı ölçülmelidir. Önemli olan budur.
Günde 300 mg’dan az kolesterol tüketilmesi ve tüketilen doymuş yağ kaynaklı kalori toplamının yüzde 10’dan az olmalıdır
Framingham Kalp Çalışmasına göre beslenmelerinde en çok kolesterol tüketen insanlar en az kolesterol tüketenlere kıyasla daha yüksek kan kolesterol seviyesine sahip değildir. Beslenmedeki kolesterolün kan (serum) kolesterol seviyesi üzerindeki etkisi son derece değişken ve kişisel olup, herkes için olmasa da çoğu insan için beslenmedeki kolesterolün serum kolesterolü üzerindeki etkisi göz ardı edilebilir seviyededir. Her durumda, kolesterol kalp rahatsızlıklarında bir zamanlar inanıldığı kadar önemli bir etken olmadığından, seviyesi çok da önemli değildir. Doymuş yağ kolesterolü yükseltmekle birlikte, kötü LDL kolesterolü (LDL-B) yükselttiğinden çok genel HDL kolesterolü ve iyi LDL kolesterolü (LDL-A) yükseltmektedir. Doymuş yağ ile kalp rahatsızlığı arasında doğrudan ilişki olduğunu destekleyen herhangi bir bulgu bulunmamaktadır.
Kolesterol arterlerde birikerek kalbe kan akışını engellediği için yüksek kolesterol seviyeleri önemli bir kalp rahatsızlığı etkenidir.
Kolesterol kalp rahatsızlığında görece küçük bir rol oynamaktadır ve kalp krizi göstergesi olarak etkili değildir. Kalp krizi için hastaneye yatırılan insanların yarısından fazlası tamamen normal kolesterol seviyelerine sahiptir.